[ad_1]
To print this article, all you need is to be registered or login on Mondaq.com.
Yağmurlu ve kasvetli bir güne uyanan
İstanbul’u, milyarlarca ışık yılı
uzaklıktaki bir galaksiden türümüzü
ziyarete gelen uzaylı ırkını, kıyamet
sonrası asit yağmurlarıyla yıkanan New York
şehrini, üzerinde mikro boyutlarda bir medeniyetin
yeşerdiği bir yer fıstığını,
hiç var olmamış kişilere ait
gerçekçi portreleri ve hayal
gücünüzün soyut ufuklarında ne kadar
uzağa giderseniz gidin bu fikrinizin somut ve görsel bir
karşılığını dijital olarak
görebilmeyi ister miydiniz? Üstelik
yaratıcısına tebriklerinizi iletme
dürtüsü uyandıracak ölçüde
başarılı sayılabilecek görsellerden
bahsediyoruz. Öyle ki bu görsellerden bazıları,
The Economist, Cosmopolitan gibi saygın dergilerin
kapaklarında kullanıldı ve ABD’deki Colorado
Eyalet Sergisi’nin güzel sanatlar
yarışmasında ödül kazandı. Ancak
belirtmemiz gerekiyor ki; bahsi geçen bu görsel
çıktıların yaratıcıları,
tahmin edildiğinin aksine insanlar değil, yapay zeka
programlar!
Zihinlerinizde oluşan anlamlı ya da absürt her
konsepte görsel bir karşılık yaratabilecek olan
yapay zeka algoritmaların varlığından
bahsettiğimizde, bunu korkunç ve aynı zamanda
hayranlık uyandırıcı
bulacağınızı tahmin edebiliyoruz. Söz
konusu bu yapay zeka programlar, yapay sinir ağları
(neural networks) üzerine kurgulanmış makine
öğrenimi sistemlerinin günümüzde
geldiği noktanın, görsel sanatlar perspektifinden
bakıldığında, oldukça önemli bir
yansımasını ifade ediyor. Üstelik yapmanız
gereken tek şey, metinsel açıklamalardan
görüntüler oluşturan DALL-E, Stable Diffusion,
Craiyon, Midjourney, gibi yapay zeka programlarına;
“bulutların üzerinden dünyayı seyreden bir
kız çocuğu” fikrini vermek ve yapay
zekanın saniyeler içerisinde üreteceği
görseller için arkanıza yaslanıp
beklemek.
Yazmış olduğunuz kelime ve kelime listelerini
komut olarak kullanarak ilgi çekici görsel
çıktılar yaratan bu yapay zeka algoritmaların
keyifli vakit geçirmenize büyük katkısı
olacağını düşünsek de sadece
böyle bir işlevden ibaret olmadıkları
aşikar. Zira bu türden yapay zeka programlar;
sanatçılar, illüstratörler,
tasarımcılar ve daha birçok kişi için
oldukça kullanışlı ve ilham verici imkanlar
sunuyor. Bu kapsamda yapay zekanın hayatımıza
dokunduğu, fayda yarattığı, maddi ya da manevi
bir zararın ortaya çıkmasına ilişkin
riskler barındırdığı her durumda
olduğu gibi; gözler, yapay zekanın hukuki
kişiliğine çevriliyor. Dolayısıyla yapay
zekanın eser sahipliği konusu ve meydana getirdiği
görsel çıktıların bir “eser”
olarak nitelendirilip nitelendirilemeyeceği
tartışmaları gündeme geliyor. Öyleyse bu
kapsamda akıllara gelebilecek olan konuları, pozitif
hukuk perspektifinden incelemekte fayda var.
YAPAY ZEKA İLE MEYDANA GETİRİLEN BİR
GÖRSELİN “ESER” OLARAK
NİTELENDİRİLMESİ VE BU KAPSAMDA ESERLERE
SAĞLANAN HUKUKİ KORUMADAN YARARLANMASI MÜMKÜN
MÜDÜR?
Bir fikri ürünün eserlere sağlanan hukuki
korumadan yararlanabilmesi için “eser”
niteliğini taşıması gerekiyor. Bu
bakımdan; 5846 sayılı Fikir ve Sanat eserleri Kanunu
(“FSEK”ya da “Kanun”) kapsamında
“eser” sayılmanın belirli koşulları
öngörülerek eser sayılması
bakımından ilgili şartların hepsinin yerine
getirilmesi şartı aranıyor.
Öncelikli olarak ortaya çıkan fikri
ürünün, Kanun’da sınırlı olarak
sayılan (“numerus clausus”) eser kategorilerinden
birisinin içerisine girmesi gerekiyor. İlgili bu
koşul öğretide “objektif
şart” olarak ifade ediliyor. FSEK, eser
tarifinde kalan kategorilerini; “ilim ve edebiyat
eserleri”, “müzik eserleri”, “güzel
sanat eserleri” ve “sinema eserleri” olarak
sıralıyor. Bu dört kategorinin yanı sıra
mevcut eserler baz alınarak yaratılan, tamamıyla
asıl eserden bağımsız olmasa dahi
işleyenin de özgünlüğünü
taşıyan eserler ise “işlenme eser” olarak
nitelendiriliyor. Yapay zeka programları tarafından
meydana getirilen görsellerin “güzel sanat
eserleri” kategorisi içerisinde değerlendirmeye
alınacağı konusunda bir tereddüt bulunmuyor.
Zira FSEK madde 4 uyarınca güzel sanat eserleri
kategorisi içerisinde sayılabilecek olan üretimler
örnek olarak belirtiliyor; “estetik değere sahip
olan her türlü resimler ve grafik eserler güzel
sanat eserleridir” deniliyor.
Eser sayılabilmenin diğer koşulu ise;
“şekillenme şartı“
ifadesi ile eserin biçimlenip varlık kazanması ve
insanlar tarafından algılanabilir bir hale gelmesi olarak
belirtiliyor. Bu kapsamda, şekillenmenin sadece bir kez
gerçekleşmiş olması yeterli
görülüyor ve süreklilik arz etmesi
aranmıyor. Bu şart ile esasen hayata geçmemiş
salt bir düşünce ve fikrin, FSEK kapsamında
öngörülen korumadan yararlanamayacağı
anlatılmak isteniyor. Yapay zeka programların ortaya
koyduğu görseller açısından da
şekillenme şartının yerine getirildiği
görülüyor. Yapay zeka programlar ile
üretilmiş bahsi geçen türden dijital
görseller; insanlar tarafından görülerek
algılanıyor, kişisel bilgisayarlarına
yükleniyor ve hatta tablo ve dergi kapağı dahi
olarak kullanılıp varlık kazanıyor.
Eser sayılabilmenin son koşulu ise ortaya konulan
fikri ürünün sahibinin hususiyetini
taşıması”olarak belirtiliyor, bu koşul
öğretide “subjektif şart“
olarak ifade ediliyor. Nitekim FSEK 1/B maddesinin a
fıkrasında eser, “sahibinin hususiyetini
taşıyan ürün” olarak
tanımlanıyor. Sahibinin hususiyetini taşıma
ifadesi kulağa belirsiz ve öznel bir nitelendirmeye konu
olabilecek türden gelse de burada ilgili
ürünün; sahibinin yaratıcı
yönünü, orijinalliğini, ortaya koyduğu
yeniliği, üslup ve ifade biçimini
yansıtması kastediliyor. Dolayısıyla
ürünün sahibinin kişisel özelliğini
yansıtması, onu “eser” saymanın elzem bir
şartı haline geliyor. Ne var ki subjektif şart,
eserin bütünüyle sıra dışı
olması ve kendinden önce vücuda getirilen eserlerden
hiçbir yansıma taşımaması anlamına
da gelmiyor. Zira eser sahiplerinin, sanatsal kimliklerini ve
düşünceye varlık kazandırma
üsluplarını oluştururken; daha önce
gördükleri, okudukları ve dinledikleri başkaca
eserlerden etkilenmeleri ve bilinçsizce onlardan
parçalar taşımaları
olasılığı var. Bu etkilenmenin; taklit, tekrar
veya kopya niteliğine bürünmemesi önem
kazanıyor. “Hususiyet” konusunun her bir somut
olayın özelliğine ve eser türüne göre
ayrıca değerlendirilmesi gerekiyor. Yargı
önüne taşınan olası bir
uyuşmazlıkta, ilgili ürünün sahibinin
hususiyetini taşıyıp
taşımadığı konusunun analizi için
çoğu zaman bilirkişi incelemesi gerekiyor.
Subjektif şartın yapay zeka tarafından ortaya
konulan görsel çıktılar
açısından yerine getirilip getirilmediği
konusu ise incelenecek can alıcı noktayı
oluşturuyor. Zira; sahibinin hususiyetini
taşıdığını kabul ederek subjektif
şartın da yerine getirildiğini söylersek, yapay
zeka ile meydana getirilen bahsi geçen türden
görsellerin “eser” olarak nitelendirilebileceği
ve bu kapsamda kanunen eserlere tanınan hukuki korumadan
yararlanacağı sonucuna varacağız. Şimdilik
yapay zekanın eser sahibi olup olamayacağı
tartışmasını bir kenara bırakarak,
kişilerin yapay zeka programlar kullanarak meydana
getirdiği görsel çıktılar
açısından “sahibinin hususiyetini
taşıma” şartını yerine getirmeleri
meselesini odağımıza alıyoruz.
Öğretide, bilgisayar vasıtasıyla meydana
getirilen fikri ürünlerin eser olarak
değerlendirilmesi açısından “bilgisayar
üretimi” olanlar ve “bilgisayar destekli olarak
üretilenler” şeklinde ikili bir ayrım
yapılıyor. Bu kapsamda salt bir biçimde bilgisayar
üretimi olan fikri ürünler, insan çabası
ve yaratıcılığından yoksun olmaları
sebebiyle eser olarak kabul edilmezken; bilgisayar destekli olarak
üretilenler ise sahibinin hususiyetini
taşımaları şartıyla eser olarak
nitelendirilebiliyorlar. Ne var ki öğretide yapılan
bu ikili ayrım, klasik bilgisayarlar
açısından anlamlı olsa da günden
güne daha da otonom bir yapı halini alan, yeni verilerle
kendini geliştiren ve meydana getireceği görsel
çıktılar önceden tahmin edilemeyecek olan
yapay zekalar açısından işlevsiz
kalıyor.
Nitekim basit bir örnekle; Midjourney isimli yapay zekaya
“bulutların üzerinden dünyayı seyreden bir
kız çocuğu” fikrini ikinci kere
verdiğimizde, meydana getirdiği görsel ilkinden
farklı oluyor. Geçen süre içerisinde
kullanıcıların verdiği her bir komut ile
Midjourney’in veri tabanındaki görsel
çıktıların fazlalaştığı,
internet üzerinden çektiği yeni veriler ile
değişen ve gelişen yapay zekanın aynı
komutları farklı şekilde yorumladığı
ve görsele dönüştürdüğü
görülüyor. Bu bakımdan, verilecek komut ne
kadar detaylıca tasvir edilirse edilsin, kullanıcı
tarafından Midjourney’in ortaya koyacağı eser
tam anlamıyla tahmin edilemiyor. Her geçen saniye ile
Midjourney, “bulut” ve “küçük
kız” kelimelerini farklı olarak algılayabiliyor
ve farklı şekillerde birbiriyle
bağdaştırabiliyor.
Dolayısıyla kelime ve cümleleri görsele
çeviren bu türden yapay zekalar ile meydana getirilen
görsel çıktılarda, “sahibinin
hususiyetini taşıma” şartının
sağlanamadığını ve dolayısıyla
bunların eser olarak nitelendirilemeyeceklerini
söyleyebiliriz. Yapay zeka ile ortaya konulacak görselin
ne yazılımcı ne de kullanıcı
tarafından tam anlamıyla tahmin edilmesi ya da kontrol
edilmesi mümkün olmuyor ve bu bakımdan sahibine has
bir üslubun, yaratıcılığın ve
yeniliğin yansıması olduğu söylenemiyor.
Bu doğrultuda eser olma şartlarını
taşımayan görsel çıktıların,
FSEK kapsamında eserlere sağlanan hukuki korumadan da
yararlanamayacaklarını söyleyebiliriz.
PEKİ YA YAPAY ZEKA PROGRAMLARI ARACILIĞIYLA
ÜRETİLEN BİR GÖRSEL ÇIKTININ “ESER
SAHİBİ” KİM OLABİLİR?
Öncelikli olarak belirtmeliyiz ki; FSEK m.8/1 uyarınca
“bir eserin sahibi, onu meydana getirendir”. Doktrinde ve
yargıtay kararlarında; eser sahibinin yalnızca
gerçek kişiler yani insanlar olabileceği ve
tüzel kişilerin eser sahibi olamayacağı kabul
ediliyor. Bu bakımdan tüzel kişiler, ancak esere
ilişkin mali haklara sahip olabiliyor.
Eseri yaratan kişi, eser yaratıldığı
andan itibaren herhangi ek bir hukuki işleme gerek
kalmaksızın “eser sahibi”
sıfatını kazanıyor ve FSEK kapsamında eser
sahibine tanınan mali ve manevi hakların sahibi oluyor.
Ancak anlaşılacağı üzere; eser sahibinin
kim olduğu üzerine bir değerlendirme yapmadan
önce, ortada kanuni tanımlamasının
barındırdığı şartları yerine
getirmiş bir “eserin” bulunması gerekiyor.
Başka bir deyişle, ortada bir eser olmaksızın
eser sahibinden bahsetmemiz mümkün olmuyor.
Midjourney, DALL-E, Stable Diffusion, Craiyon gibi yapay zeka
programlar ile meydana getirilen görsel
çıktıların subjektif şartı yerine
getirememeleri sebebiyle eser olarak nitelendirilemeyeceklerini
biliyoruz. Ancak, sayılanlardan farklı nitelikte bir
yapay zeka program kullanarak sahibinin hususiyetini
taşıyan eserler ortaya koyduğumuz
varsayımında, fikri ürün üzerindeki hak
sahipliğinin nasıl belirleneceği meselesi de
oldukça karmaşık bir hal alıyor. Fikri
ürünün meydana gelmesi sürecinde; yapay zeka
yazılımını geliştirenler, yapay zeka
teknolojisine yatırım yapanlar ve kullanıcılar
gibi birçok aktör rol oynuyor. Peki ya sayılan bu
paydaşlardan hangisi fikri ürün üzerinde hak
sahibi olarak tanınmalı?
Bu kapsamda ilk olarak; yapay zeka ile meydana getirilen
ürünlerin kamuya ait olması ileri
sürülebilir. Ne var ki bu öneri, beraberinde belirli
dezavantajlar getiriyor. Nitekim doktrinde; fikri mülkiyet
ürünlerine koruma sağlanmasının temel
amacının, bilimin ve sanatın gelişimini
desteklemek olduğu kabul ediliyor. Bu ihtimal kapsamında
ise; yapay zeka teknolojilerini üreten ve geliştiren
şirketler, yapay zekanın meydana getirdiği fikri
mülkiyet ürünlerinden kazanç elde
edemeyecekler ve dolayısıyla bu teknolojilere
yatırım yapmayı istemeyecekler. Oysaki son
dönemlerde yapay zeka programlar ile öyle
başarılı görseller üretilebiliyor ve bu
görsellere öyle değerler biçiliyor ki GAN
(Generative Adversarial Networks- Üretken Rekabetçi
Ağlar) olarak bilinen yapay zeka teknolojisi kullanılarak
yaratılan Edmond Belamy’nin Portresi isimli baskı,
Christie’s müzayede evindeki açık
arttırmada 432 bin dolara satıldı. yapay
zekanın ürettiği fikir ve sanat eserlerinin kamuya
ait olması ihtimalinde; herkes bunu bedel ödemeksizin
kullanabileceğinden, insanların yapay zeka ile rekabet
etmesi mümkün olmayacak gibi
gözüküyor.
Diğer bir ihtimal olarak ise yapay zeka
yazılımcısının hak sahibi olması
ileri sürülebilir. Özü itibariyle bir
yazılım olan yapay zekanın kendisini, FSEK madde 2/1
uyarınca öngörülen “bilgisayar
programı” kategorisine sokarak ilgili kanun
kapsamında eser olarak korumak mümkün. Ancak yapay
zekanın kendisini korumak ile o yapay zeka tarafından
üretilen fikri ürünleri korumak birbirinden
farklı konular olarak karşımıza
çıkıyor. . Yapay zekayı bilgisayar
programı olarak değerlendirip ilim ve edebiyat eserleri
kategorisi içinde sayarsak, eser sahibi o yapay zeka
yazılımı geliştirenler olacak. Ancak yapay zeka
üzerinde eser sahibi sıfatıyla hakları
bulunanların, yapay zekanın ürettiği fikri
ürünlerin üzerinde de hak sahibi
olduklarını söyleyemeyiz. Zira yapay zeka,
geleneksel bir yazılımdan farklı olarak,
yazılımcısının müdahalesi
olmaksızın kendisini yenileyebiliyor,
geliştirebiliyor ve önceden tahmin edilemeyecek fikri
ürünler ortaya koyabiliyor.
Bu ihtimallerin yanı sıra; tamamıyla otonom bir
yapı gösteren ve başka kimsenin müdahalesi
olmaksızın görsel çıktılar
yaratabilen yapay zekalar açısından, onlara hukuki
kişilik tanınması tartışması dahi
gündeme gelebilir. Tamamen otonom biçimde
çalışan yapay zekalara hukuki kişilik
tanımamız varsayımında, yapay zekanın
kendisi dahi eser niteliğindeki görsel
çıktı üzerinde eser sahipliği
iddiasında bulunabilir. Ancak yapay zekaya hukuki bir
kişilik bahşederek onu hak ve borçların
öznesi kılmamız halinde, yapay zekanın eser
sahipliğine ilişkin birtakım sorunlar da
kaçınılmaz olarak beraberinde geliyor. Fikri
hakların ihlali halinde, yapay zekanın olası bir
davaya nasıl taraf olacağı ve yapay zekaya
yöneltilecek taleplerin nasıl
karşılanacağı hususlarının da
açıklığa kavuşturulması gerekiyor.
Diğer yandan yapay zekanın eser sahipliğinden
doğan haklarını nasıl devredebileceği,
devre ilişkin sözleşmeleri nasıl
akdedebileceği meselesinin de aydınlatılması
gerekiyor. Zira yapay zekanın eser sahibi olduğunu kabul
edersek, esere ilişkin haklarını devretmediği
sürece ilgili fikri ürünün
kullanılamayacağı sonucuna varacağız.
Çağımızın teknolojik gelişmeleri
ile yapay zekanın hukuki statüsü konusu
kaçınılmaz olarak gündemde olacak ve bizleri
ilgili soruların yanıtlanması zorunluluğuyla
karşı karşıya bırakacak.
Şimdilik yapay zeka teknolojisinin, insanın sanat
algısına ve tanımlamasına nasıl etki
edebileceğine merakla tanıklık edeceğiz.
Christie’s isimli İngiliz müzayede evi uzmanı
Richard Lloyd tarafından ifade edildiği gibi:
“İnsan sanatı olacak, yapay zeka sanatı olacak
ama bir de melez bir sanat olacak. Bence insan
sanatçılar bu algoritma ile yan yana
çalışacak ve melez sanatı yaratacaklar. Bu
yalnızca bir başlangıç ve neler
yaratılacağı ise oldukça
büyüleyici.”
Siz bu yazıyı okuduğunuzda “bulutların
üzerinden dünyayı seyreden küçük
kız çocuğu” fikrinin, Midjourney isimli yapay
zeka botu tarafından artık nasıl
yorumlandığını merak ederseniz;
aşağıda görebilirsiniz. Teknolojinin dizayn
ettiği gelecekte, yapay zekanın oldukça ilham
verici bir aktör olarak sanat piyasasındaki yerini
alacağını söyler gibi, insanların
dünyasını seyretmeye devam ediyor.
* Bu makalemiz 10.11.2022 tarihinde Harvard Business Review
Türkiye’de yayınlanmıştır. Buradan ulaşabilirsiniz.
The content of this article is intended to provide a general
guide to the subject matter. Specialist advice should be sought
about your specific circumstances.
[ad_2]
Source link